5 Nisan 2011 Salı



Gri soğuk bulutlu bir sabaha uyandım. Saat 6:45 . Keşke daha erken kalksaydım, bir şeyler okurdum. Sadece bir kahve içimlik zamanım var. Belki bir şeyler yazarım. Birazdan sokağa çıkacağım. Kalabalıkların arasına karışacağım. Tanımadık yüzlerle gözgöze geleceğim sonra mahçup bir şekilde kafamızı çevireceğiz. Günlerdir güneş yok. Bundan şikayetçi değilim. Güneş yoksa bulutları sev! Sorun değil ben eylül kızıyım annem beni eylülde doğurmuş, sonbaharı yağmuru severim sakıncası yok. Oysa bundan şikayetçi olur durular. Vay efendim kaç gündür yağmur yağıyormuş hava bulutluymuş psikolojileri bozuluyormuş! Oysa doğa senin psikolojinle ilgilenmez. Çünkü yazın yakan güneşten şikayet edeceksin kışın soğuktan; bu böyle. Doğa Ana'yı severim. Herşeyden bağımsız davrandığı için. (Her şey ayrı mı bitişik mi yazılıyordu hep karıştırırım.)


Beni bu gri bulutlu havalar mahvetsin.(Ne biçim bir beddua bu böyle)Üşüdüm üstelik. Kazak giymeyi de hiç sevmem. Böyle soğuk havalarla mücadele ettiğim çok olmuştur ve gene kaybeden ben olurum! İlk işçiler evlerinden çıkalı çok oldu. Kapıda sitenin güvenlik görevlisi aşina olduğum bir yüz. Sevimli genç bir adam.


Belediyenin yolları yapmaması yüzünden neredeyse dizlerime kadar çamur oldum. Hayır bu sefer kızmayacağım güne neşeli başlamak istiyorum. Ama içimde bir yarım kalmışlık hissi. Elimi neye atsam hep yarım kaldı sanki aşk dahil! Belki böyle olması gerekiyor çünkü her şey (her şey ayrı yazılır öğrendim ama bitişik yazmak istiyor canım)tamamlandığında hayat bitmiş olacak ya da yaşamak için bir sebebimiz olmayacak. Bu korkunç. Belki hiçbir şeye başlamamalıydım, böylece hiçbir şey yarım kalmamalıydı, hiç yaşanmasaydı.

Hiç yorum yok: