31 Mayıs 2011 Salı
Hiçkimse Değilim Ben
Bildiğin gibi değilim, sandığın gibi değil benzettiklerinden hiç değilim ben. Kendini sever gibi sev beni. Değiştirmeden, değiştirmeye çalışmadan, olduğu gibi, yalın, basit, sade, nasılsa öyle sev işte. Kendine bak ve beni hatırla demiş Mevlana.
Oysa oturup bir kaç saat birbirimizi dinleseydik keşke; insan ömründe bir kaç saat dediğin nedir ki? Beni şimdi anlamalısın öldükten sonra çok geç olabilir.
İtiraf etmem gerekirse bir kitap olsaydım asla okumazdım kendimi. Hayatımı yazsam roman da olmaz ama kısa güzel hikayeler çıkabilir eğer insan yazmak isterse. Ve hiçbir şair hiçbir yazar benim sevdamı yazmayacak.
Mutlulukla ilgisi olmayan şeylerle ne kadar fazla kafa yoruyor insan.
Yetimhanede büyüyen bir çocuk gibisin, diyor. Karşıma geçip küfür bile etseler aldırmam bu saatten sonra. Hem insan yetimhanede büyümüş bile olabilir bu kötü bir şey değil ki. Neden yetimhanede büyüyen bir çocuğa benzetiliyorum? Çoğunluk gibi olmadığım için mi? Herkesten çok yalnız olduğum için mi? Bilmiyorum. Bilsem de önemli değil.
Bu kadar kendime yabancı olmasam; biraz kendime yaklaşsam aynı zamanda sana da yaklaşmış olurdum o zaman herşey daha güzel olurdu. Anlaşılamayı bekleyen anlam yüklü bir cümle gibiyim. Şimdi bu akla hayale sığmaz dünyanın yükünü nasıl taşırım?
Düşüncelerimin içinde kayboldum. Kendimi bulmalıyım.
Hiçkimse değilim ben kendisinin yabancısından başka.
30 Mayıs 2011 Pazartesi
Günlüğümden Notlar
26 Mayıs 2011 Perşembe
Dayak Yesem Geçeçek Şeyler
Aynaya bakıyorum. İfadesiz bir yüz şekli ama gizli bir hassiyet gizli henüz kimseler bunu göremedi. Belki ben kendi kendimi teselli ediyorum yüce bir ruh taşıdığımı düşünüyorum. Aslında bunu bilinçaltım söylüyor. Mesela bazen ben üzülmüyorum ama bilinçaltım üzülüyor, gülüyor, ağlıyor, seviniyor, umutlanıyor, seviyor ve bazen sevmeyi bırakıyor ve kahretsin ki bilinçaltım için elimden bir şey gelmiyor. Annemlerin zamanında psikoloji diye bir şey yokmuş. O yüzden anneme göre benim canım dayak istiyormuş. Bir dayak yersem hepsi geçermiş.
Onlarca çiçek alıyorum bir arkadaşıma bir tanesini hediye etmek istiyorum ama arkadaşım evi kirletiyor diye çiçeklerden hoşlanmıyor çiçeği zorla veriyorum çaresiz çiçeği alıyor. Adını soruyor. Aşk merdiveni, diyorum. Neyse ki çiçeğin isminden hoşlanıyor.
Sadece dünya değil beyinlerimiz de kirleniyor. Bu yüzden benim neslim biraz agresif, sinirli. İnsanlık 1. dünya savaşını verdi, 2. dünya savaşını verdi, bitirdi. Şimdi benim neslim 3. dünya savaşını kendi kendisiyle veriyor. Bu göründüğü kadar kolay değil. Ama yine de kendini bırakırsan hayat kolay olmasa da çekilir hatta dalga dahi geçilir.
25 Mayıs 2011 Çarşamba
Yaşıyorum
23 Mayıs 2011 Pazartesi
Bekleyemem
Hayat bir tren yolculuğu gibidir. Duraklar var, bazen indiğin bazen bindiğin. Belki bu yüzden geç kalmışlık hissi, sanki asıl binmen gereken treni kaçırmışsın yanlış trende yolculuk yapıyormuş gibi...Beynimin bana oynadığı bir oyun olabilir mi tüm bunlar? Ne de olsa ne yaşıyorsan zihninde yaşıyorsun. Bekliyorsun doğru zamanı. Belki yanlış duraktasın boşuna bekledin bunca zaman.
Hayatımın bir önsözü yok. Yarım yamalak yaşadım ne yaşadıysam sırf bu yüzden tüm cümlelerim de yarım kaldı. Şimdi cümlelerimi tamamlamaya çalışıyorum ve bu yüzden geç kaldım yaşamaya. Şimdi yaşanması gereken bir hayat var, benden hızlı benden önde. Koşsam mı kalsam mı dönsem mi? Niye olduğum yerde kalmıyorum sanki ben. Yabancısıyım kendimin kalamam olduğum yerde. Koca kış baharı bekledim, havada hüznümün değişen rengi var. Ruhumu aldı tatlı bir telaş. Ne de olsa yetişmeye çalıştığım bir hayat, önümüzde yaz mevsimi var.
Bekleyemem.
Zaten gelsen de neye yarar ben de işlemeye korktuğun günahları bulacaksın. Sor bakalım cellada öldürmek istediği bir var mı? İsterse beni alabilir, memnuniyetle.
18 Mayıs 2011 Çarşamba
Canına Yandığımın Dünyası
Bir Garip Adam
17 Mayıs 2011 Salı
Direnmek
Direniyorum. Aslında tam olarak neye karşı direndiğimi bilmiyorum. İnsan acizdir bunu bilmeme rağmen direniyorum. Sana bağışlanan bir dünya var; madem geldik bir kere, insan sonuna kadar direnmelidir. Belki yaşamak dostlarım direnmektir. Ayakta dimdik durabilmektir, beklemektir, gitmektir, kalmaktır...
Savaştan yeni geldim yorgunum ve yenildim. Çünkü insan kapalı bir kutudur, anlamak için bir ömür harcamak saçmadır. Anlamaktan geçtim sadece yaşayabilsem yeter bana. Yağmurlarında ıslanmalıyım, güneşinde kurumalıyım. Yeni kitaplar okumalı, cümleler kurmalıyım. Seni bekleyen şehirler var. O şehirlerden geçmeliyim. Seni tanımak isteyen insanlar var, tanışmalıyız...
Direnebildiğim kadar varım. Varolduğum kadar yaşarım. Yaşadığım sürece sevebilirim. Sevebildiğim kadar mutluyum. Mutluluğun olduğu yerde mutsuzluk da vardır. Eğer ki o mutsuzluk benimse; ben o mutsuzluğuda severim, paylaşmam hiç kimseyle.
Amacım yok. Bıraktım kendimi böyle kalayım. İyi olmaya çalışmam, kötülük de yapmam. Mükemmel değilim istesem de olamam.
Gideyim diyorum bazen, beni bulamasınlar, öldüğümü sansınlar. Oysa bir ölüye duyulan üzüntü bile 21.yy'da çabuk geçer. Öldüğünle kalırsın çünkü zamanla unutulur tüm acılar. Sadece acılar mı? Unutulur pişmanlıklar, hatalar ve hatta çok sevdiklerinle geçirdiğin güzel zamanlar bile...
Madem ölüm var; yaşarız biz de ölene kadar.
11 Mayıs 2011 Çarşamba
Şimdi haberlerde okumuş, televizyonda izlemiş, radyoda dinlemiş gibisin, aşinasın; bunun adı sevgi mi, aşk mı yoksa tutku mu? Adını bile koymaktan çekindiğin nefes alıp vermek gibi rutin bir duygu. Beyninde uydurduğun bir şey belki de kim bilebilir bunu senden başka? Beyninden çıkarıp atamadığın...Bunun aksini iddia edemiyorsam; neden bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmekte zorlanıyorum?..belki de işte insan olmak böyle bir şeydir. Ne gelir elden. İnsan kendini üzecek bir şey mutlaka bulur. Kadın olduğum için böyle olduğumu söylüyorlar. Bunu kabul etmem imkansız. Hayatım boyunca hiç kimseyi bekar, evli, kadın, erkek, zengin, fakir diye ayırmadım. Kedinin kedi olması gibi insan sadece insandır. Başarılı, zeki, tembel, yakışıklı, çirkin, güzel şeklinde sıfatlayan bizler değil miyiz?
Her şeye anlam yüklemekten kurtulduğum zaman hafifleyecek bu yürek. Neden yaşadığım her şeyi anlamlandırmaya çalışıyorum ki ben? Tabii bu benim mutsuz olduğum anlamına gelmiyor. Hem mutlu olmak dediğin nedir ki şu satırları yazmak bile mutlu olmak için yeter de artar bile.
Bir başkasının bahçesinde çiçek olmaktansa yaprak olup rüzgarda savrulmayı tercih ederim. İnsan nasıl özgür olabilir başka türlü?
9 Mayıs 2011 Pazartesi
Kendime
6 Mayıs 2011 Cuma
Bulmadan Aramak
Yasak Kelime "Sarışın"
5 Mayıs 2011 Perşembe
Karamsar iç karartıcı yazılar yazıyorum çoğu zaman evet bu doğru. Kişisel mutsuzluğumdan kaynaklı bir durum olsa gerek. Ne yazık ki ailevi huzursuzluklar nedeniyle böyle yazdığım düşünülüyor ki; işte tam da bu noktada açıklama yapma gereğini hissediyorum. Bunun kısmen yanlış olduğunu vurgulamak zorundayım. Doğal olarak aile yaşantımız, evliliğimiz, anne ve babamız ile olan ilişkilerimiz,arkadaşlarımız hatta okullarda öğretmenlerimiz, hocalarımızla olan ilişkilerimiz tüm yaşantımızı, psikolojimizi etkiler. Bu yüzden biraz hayatla kendimle dalga geçmeyi severim. Gülmeyi güldürmeyi severim. Çünkü zaten hayat gerçekten can sıkıcıdır çoğu zaman. Kimsenin enerjisini bir sünger gibi çekip bitirmek istemem. Yazmak başka bir şey. Yazarken komik olmak gibi güldürmek gibi bir amacım yok. Hüznü yazmayı seviyorum ve tercih ediyorum.
Dün "Çarklar kimin için çalıyor?" başlığında bir yazı yazdım. Pek iyi sayılmaz. Peki bu yazıyı niye yazdım? Ailevi sorunlarım olduğu için mi? Hayır. "Hayata Dönüş" operasyonunda , Bayrampaşa'da yakılan kadınların anılarından etkilendim desem. Peki biraz daha geriye gideyim. 80 darbesinde annemin kucağında bebekmişim. Yani türünün son örneklerinden biriyim ben de. Çocukluğum tek kanallı siyah beyaz televizyon dönemine denk geliyor. Her kapanışta rap rap yürüyen askerlerden ölesiye korkuyorum. Sanırım iki üç yaşlarındayım. Her kapanışta babamın arkasına saklanıyorum. Asker korkum okula başlayana kadar devam ediyor. Şimdi antimilitarist oluşuma şaşırmamak gerek. Özet geçeyim. Lisede sadece düşüncelerinden dolayı- burada duralım adam öldürmemiş, hırsızlık yapmamış, hiç kimseye hiç bir kuruma zarar vermemiş insanlardan bahsediyoruz- yaşıtlarım hapishaneye tıkılıyor. Senelerce yargılanıyorlar. Eğitim hayatları bitiyor, gençlikleri harcanıyor. Sırf düşüncelerini açıkladıkları için. Sistem tek tip ideolojiden yana olduğu için farklı düşünenleri çarkın içine dişlilerinin arasına alıyor kaçamıyorsun. Bu arada sen liseyi bitiriyorsun, üniversite bitiyor. Evleniyorsun. Ama yargı bir insan ömrü için öyle yavaş işliyor ki isyan ediyorsun. İsmail Beşikçi çok saygı duyduğum ve bir o kadar sevdiğim bir düşünce adamıdır. 17 yılı kitaplarından dolayı zindanlarda geçiyor. Akıl sağlığını yitirmeden yola devam ediyor. Çünkü kolay değildir hapishane koşulları, işkenceden bahsetmiyorum bile. İsmail Beşikçi buna rağmen yazmaya devam ediyor. Doğal olarak günümüzde bile yargılanıyor. Sistem peşini bırakmıyor. Bazı şeyler var ki hiç değişmiyor. Bu arada ömür bitiyor. İçin acıyor, sussan olmuyor, konuşsan fayda etmiyor. Ama içimden bir ses hüznünü yaz diyor çünkü ancak hüzün yazılmaya değerdir. İçini dök kelimelere anlaşılmasan anlamasalar bile.
"Mevcut haliyle 125 cm boyunda , ileri derece yanma nedeniyle yaşı tefrik edilemeyen, alt kısımları olmayan kadın cesedinde , yüzün olmadığı, beynin pişmiş ve küçülmüş olduğu görüldü." (Otopsi raporu)
Çarklar Kimin İçin Dönüyor?
Canın sıkılır, duvarları yıkarsın, varolmak için nefes almak için. Anlamazlar.
Yaşam bir rüyadır, bizi öldüren uyanmaktır.
Kafamın içinde bir oda kurdum ben, kendimi oraya koydum ben. Orada öldüm öldüm dirildim.. kimseler duymadan kimseler bilmeden. Nereden bilsinler canının yandığını.. sistemin içinde çarklar benim için dönüyor liğme liğme oldum ben. Çekip çıkarasım var kendimi, kurtulurum belki.
Kelimeler asla yeterli değildir duyguları anlatmak için, ne mutluluklar ne de acılar için.
Onun için asla anlatamak istediğimi belki de ömrümün sonuna kadar anlatamayacağım. Sırf bu yüzden hep eksik kalacak içinde anlatamadığın şeylerin sancısı.
Denemeye değer doğrusu. Odanı dolduran güneşi bir sünger gibi çekse de duvar çocukluğunun soğuk günlerini ısıtan kış güneşini anımsatan hatıraların var. Kahve ısmarlamak istediğin temiz yüzlü, iyi yürekli insanlar var.
4 Mayıs 2011 Çarşamba
Yaşamaya Başlamak
Düşünmesem, üzülmesem, sevmesem, diyorum. Ama bir denge var doğada. Sen bir dengesin sevmelisin, vazgeçmemelisin. Ah ne zor bir insanın kendini ifade edebilmesi. Kısa cümlelerde buluyorum benliğimi; cümle çabucak bittiğinden gene kaybediyorsun kendini.
Güzel bir söz söylemeliyim, güzel bir film seyretmeliyim, güzel bir resme bakmalıyım, güzel bir müzik dinlemeliyim. Yalnız kalmalıyım.
Söyleyecek sözüm yok sanki tüm kelimeler tükendi. Tüm hayatımı kalın bir romanın satırlarına yerleştirip satır aralarında bulmalıyım kendimi.
Uykularım yarım. Düzensiz bir hayat. Evli olmama rağmen ve her şeye rağmen. Düzeni sevmiyorum her gün aynı saatte yatmak ve her gün aynı saatte kalkmak. Herkesin okuduğu kitapları okumak, popüler şeylerden bahsetmek, herkesin aldığı gazeteden almak bana göre değil. O yüzden senin okuduğun gazate sadece üç tane geliyor bayiye. Benden başka iki kişi daha okuyor. Bir an merak ediyorum onları, kimdir neyin nesidir?..sonra vazgeçiyorum. Umrumda mı?
Önyargısızım hayata karşı. Şikayet ettiğim bir şey yok kendimden başka. Kitlemin ağırlığını hissedebiliyorum beynimin kıvrımlarımda. İşte kitlem her zaman benimle ellerim ayaklarım tenim derim saçlarım hep benimle. Ben ruhumu arıyorum. Kendim olabilirim böylece.
Çoktan vazgeçtim herkese benzemeye çalışmaktan. Çelişkilerimi sevdim tereddütlerimi sevdim gizli düşüncelerimi sevdim umutlarımı sevdim hüzünlerimi sevdim küçük mutluluklarımı sevdim kavgamı sevdim.
Umarsızım. Herşey olduğu gibidir. Karşında duran eşyalar bile olması gerektiği gibi.
Otuz yaş bile yaşamaya başlamak için geç değildir.
3 Mayıs 2011 Salı
İçimdeki İlkel Kadın
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Boderline
Ama bir gün değişir çevrendeki insanlar, okuduğun kitaplar, izlediğin filmler, yaşadığın şehir, kaldığın evler, giydiğin kıyafetler, sesler, renkler...Sürekli bir değişimin içinde varolmak. Bu değişime ayak uydurmak. İnsan gençken yeni insanlarla tanışmak için can atıyor. Belki de onaylanmak için; kendini bu düzen içinde var etme çabası. Anlıyorsun ki ne kadar çok insanla tanıştığının hiçbir önemi yok. Önemli olan sen de iz bırakanlar.
Kendi hayatımın Don Kişot'uyum. Kaybedeceğimi bildiğim bir savaşın içindeyim. Bir kaçış planına ihtiyacım var.
Anne, attığın hayatın içinden hadi bul bulabilirsen beni! Yaşama karşı bir yetersizlik duygusu. Buradayım, uçurumun kenarındayım istersen hiç bulma beni.
Kaybolmak üzereyim, gideceğim hiçbir yer yok. Dönüp dolaşıp kendime geliyorum.
Blog Arşivi
-
▼
2011
(111)
-
▼
Mayıs
(17)
- Hiçkimse Değilim Ben
- Günlüğümden Notlar
- Dayak Yesem Geçeçek Şeyler
- Yaşıyorum
- Bekleyemem
- Canına Yandığımın Dünyası
- Bir Garip Adam
- Direnmek
- Şimdi haberlerde okumuş, televizyonda izlemiş, rad...
- Kendime
- Bulmadan Aramak
- Yasak Kelime "Sarışın"
- Belki bu bloga yazmaya başladığım günden beri ilk ...
- Çarklar Kimin İçin Dönüyor?
- Yaşamaya Başlamak
- İçimdeki İlkel Kadın
- Boderline
-
▼
Mayıs
(17)