28 Ekim 2010 Perşembe

öylesine yazılmış bir yazı



uzun bir kış gecesinin ardından geç gelen bir sabah misali güneşe hasret bir ölü bedeni gibi henüz uyanmamışken kış uykusundan henüz habersizken gelecek olan mutluluktan fena halde yalnızken üstelik karamsarlık tenimizi acıtırken kanatırken ve incitirken senden benden bizden sizden kimseden kimselerden bir teselli gelmeyeceğini bilirken ama henüz umutlarımı da yitirmemişken güneşin bulutlara rağmen karanlığa Ay'a rağmen doğacağını bilirken yitirmemişsem hüznümü saklamayı bilmişsem içimdeki seni kimseler bilmezken biraz yazarlardan kitaplardan ondan bundan havadan sudan konuşurken susarken gülerken ağlarken her an gitmeye hazır bir yolcu gibi her an gidecekmiş gibi ama asla gidemeyeceğini bilmek gibi sevmek gibi özlemek gibi ölmek gibi ben bu yazıyı öylesine yazdım nokta virgül koymadım ki kelimelerin arasına hiç bir şey girmesin diye sadece son nokta o da bu yazı artık bitsin diye.

26 Ekim 2010 Salı

Popülizmin Ruhlara Etkisi


Eskiden Osmanlı ruhu, İslam ruhu diye bir şey vardı.Sonra bilmem ne oldu(aslında ne olduğunu biliyorum onu da başka zaman yazarım).
Bizler hızla akan bir zamanı yakalamaya çalışırken, güzellikler arkada mı kaldı?
Ya bir amaca körü körüne bağlandık ezbere yol aldık ya da iyiden iyiye amaçsız bırakıldık, yaprak misali savrulduk, sürekli şikayet eden bireyler haline geldik.Trafikten şikayet et, insanların vefasızlığından şikayet et; şikayetlerimiz eğitim sisteminden, yargı sistemine kadar çok geniş bir alana yayıldı.
Haksız değildik elbet ama arada aynaya bakmayı unuttuk galiba.
Unuttuğumuz kavramların her biri İslam dininde vardı oysa.Komşusu açken tok oturan gene bizler olduk farkında dahi olmadan.
Neydi bizi hızla Osmanlı ruhundan uzaklaştıran şey.Daha modern olmak çağdaş olmak mıydı? Batı dediğin tek dişi kalmış canavar idi hani? Kavram karmaşası yakamızı hiç bırakmadı.
Elif Şafak yazmasaydı "aşk" kitabını Mevlana bu kadar ünlenir miydi acep?
Gözünü sevdiğim popülizm sen nelere kadirsin.Mevlana'yı bile yeniden keşfettirirsin.
Ne yazık ki bazı değerlerimizi kaybediyoruz; üzücü olan ise bu değerlerin yerine koyacak hiç bir şeyimiz yok!
Yargıda rüşvet ve biraz daha para kazanmak için sağlam dişleri çeken doktorlar, platin yerine tornacıdan çıkma metalleri takan cerrahlarımız, ve hızla ideallerini kaybeden insanlar topluluğu.
Ne dersiniz tüketim çağında normal midir tüm bunlar.Eğer normal ise anormal olan benim buna henüz alışamamış olmamdır bağışlayın.

22 Ekim 2010 Cuma

Hayattan notlar:

Sevdiğim adam yani kocam karşımda öyle umutsuz oturuyordu ki kendimde ona dokunma cesaretini bile bulamadım.
İşten yorgun dönmüştü eve ama onu böyle çaresiz bırakan yorgunluk değil abisinin hastalığına üzülmesi idi.
Abisi onun için çok değerli çünkü çok erken yaşta babasını kaybedenler kardeşliğin ne demek olduğunu daha iyi bilirler, birbirlerine destek oldukları bir hayat onların ki.
Ve şimdi küçük kardeş büyük kardeş için bir şeyler yapmalı.
Hem maddi hem manevi insanı etkileyen, için için bitiren bir süreç.
Belli ağlamış gözleri kıpkırmızı hiç konuşmuyor karşımda öyle bitkin bitmiş bir vaziyette ki en az onun kadar çaresizim ben de.
Malda mülkte gözüm yok yeter ki çok sevdiği abisi iyi olsun, eski günlerimize dönelim, paramızın olmasa bile yüzümüzün güldüğü o şen şakrak bayram sabahları gibi mesela hepimizin bir arada olduğu o sağlıklı günlere...
Hayatın size neler getireceğini bilemezsiniz bu illet hastalık içimizden en neşeli hayata en çok bağlı bu adamı yani eşimin abisini seçiyor.
Ve ben belki hayatımda ilk defa eşim mutlu olmaz ise mutlu olamayacağımı, o ağlarken gülemeyeceğimi anladım ve çaresizliğin belki ne demek olduğunu öğrendim.
Şimdi dilimde bir dua: "Ey Allah'ım sen her şeyin en doğrusunu bilirsin abimizi bize bağışla"

19 Ekim 2010 Salı

İtaat


İsyan eden kadınları sevmezsin sen aslında.
Biraz uyumlu, naif olmalı kadın dediğin.
Belki bir anne şefkatini yakalayabilmek idi tüm istediğin, huzurlu sorunsuz bir kucak kim bilir sımsıcak bir yuva belki de...
Böyle küçük isteklerimiz vardı ikimizin de...
En büyük savaşımız iyi insan olarak kalabilmekti güçlülerin kazandığı bir dünyada.
Basit insanlar olduk sevgilim sen ve ben.
Ve ben sen de basit görünen o asilliği sevdim kimselerde bulamadığım, az ve öz konuşmanı sevdim, mutsuz olduğum zamanlarda beni güldürmeni belki de...
İsyan eden kadınları sevmezsin sen aslında .
Hayata tüm kötülüklerine rağmen gülümseyebilen biraz güçlü duran kadınları seversin.
Belki niye sevdiğimizi açıklayamayız kendimize ama hayat seçimlerden ibaret , neden birbirimizi seçtiğimizi anlayabiliriz bir araya gelince.
İkimizden birisi uzaklara gidince birbirini deli gibi özleyen biz, bir araya gelince muhteşem geçecek dakikaları piç eden gene biz idik.
Birbirine tamamen zıt karakterlerimize rağmen biz birlikte yaşamayı seçtik.
Aşk dediğimiz duygunun yerini ekmek kavgamız aldığı günden beri elele tutuşmayı birbirimizden güç almayı sevdik; sen ve ben ikimiz...

7 Ekim 2010 Perşembe

Yaşlanı-Yorum

Geçen gece"Benim uykum geldi, senin gelmedi mi?" şeklinde ki soruma henüz yedi yaşında ki kızım "Anne gençlerin uykusu gelmez, benim gelmedi.Ama sen yaşlanıyorsun onun içi uykun geliyor."dedi.
Eğer ki evlat sahibi iseniz yılların geçtiğini ve artık eskisi kadar genç olmadığınızın farkına varıyorsunuz.Ya da bunu size hatırlatıyor bir şeklilde çocuğunuz.Boyu uzuyor, düşünceleri şekilleniyor,artık sizi beğenmez eleştirir oluoyr, boyu boyunuza yaklaşıyor, çamaşırları sizin çamaşırlarınızla karışmaya başlıyor.
Çocuğunuz olmadan önce bir yıl geçmiş olsa anlamı pek yoktu.Ama çocuğunuz olduğunda bir yıl ne kadar önemlidir.Mesela anaokuluna başlar.Bu sizin için ne büyük bir mutluluktur.Yıllar ne çabuk geçmiştir.Oysa henüz karnınızın içindeyken dokuz ay bir türlü geçmek bilmemişti ya...
Sene bir yıl daha attığında ilkokula başlayaaktır ve derken kızımın ikinci sınıfa başlaması gibi,üç, dört, beş bu böyle gider.
Siz işte o zaman anlarsınız ki asla zamana karşı konulmuyor çaresiz boyun eğiyorsunuz.O ana kadar sorduğunuz bir çok soruya artık cevap aramaz oluyorsunuz.
Zaten çocuğunuzla ilgilenirken buna fırsat kalmıyor gibi.Okul sorunları, desleri arkadaş ilişkileri derken kendi derdini unutuyor insan kimi zaman.
Evlat yetiştirmeni bu kadar zor olduğunu bilmiyordum.Bir insan yetiştiriyorsunuz, karakteri, düşünceleri, hayata bakışı, duruşu hep sizden etkilenecek ne tuhaf.Kurduğunuz her cümle onun bilinçaltında kalacak.Beyin hiç bir zaman hiç bir şeyi unutmuyor.Bu yüzdendir kızımla konuşurken hep dikkat ederim.Onun kendine olan özgüvenini sarsmamaya yıpratmamaya dikkat ederim.
Bilmiyorum sadece gözlerimin önünde büyüyor, o büyüyor ben bakıyorum, o konuşuyor ben susuyorum, o güldükçe ben mutlu oluyorum.