29 Kasım 2011 Salı

Sana Ait Zamanlar

Bakkala gitmek için evden çıkıyorum. Hava kararmış ve son derece soğuk olmasına rağmen sitenin ergen oğlanları maç yapıyor kendi aralarında şakalaşıyorlar. Onların bakışlarına yakalanmadan geçmek zor. Bazılarının boyu yaşlarına göre çok uzun. Anlamsız hareketleriyle dışarıdan bakınca tuhaf gözüküyorlar ama onların hiçbir şeyi umursamadan hareket ediyorlar onları seviyorum.
Bakkaldan ne alacağımı unutuyorum ama bakkala gidince hatırlarım elbet; ekmek, yoğurt, kek yapacaksam kakao duruma göre değişiyor bazen param varsa ihtiyacım olmayan şeyleri almayı da seviyorum. İnsanı marketler gibi yormuyor, küçük ve her şey elinizin altında. Sanırım yakın bir zamanda bakkalcılık kaybolan meslekler arasında yerini alacak.
Bakkaldan dönüyorum, yine aynı çocuklar sanırım onüç-ondört yaşında bazıları, annesini tanıdıklarım da var aralarında yine aynı hareketler, aralarında şakalaşmalar, gülüşmeler ama saygılı çocuklar ben geçerken susuyorlar.
Eve geliyorum. Aldıklarımı salondaki masamın üstüne koyuyorum. Masamın üstünde yaprak dökmesini bir türlü önleyemediğim halk arasında romantiklerin "aşk merdiveni" rasyonalistlerin "kedi merdiveni" olarak isimlendirdikleri çiçek duruyor. Sanırım çiçeğin de benim gibi sorunları var. Bazen bir çiçekten fakımız kalmıyor hadi o çiçek derdini anlatamıyor ama sen anlatabilecekken anlatmamayı seçiyorsun. En azında çiçekten farkımız seçme şansımızın olması. Ama ben sürekli sorunları dillendirmenin bir çözüm olmadığını idrak etmiş durumdayım.
Masanın karşında İkea'dan aldığım kitaplığım duruyor. Bir keresinde bir arkadaşım kitaplığıma çok özenip kitap ödünç almıştı. Kitabı geri getirdiğinde okumadığını anladım. Okudun mu? diye sordum. Okudum, dedi. Benim çok sevdiğim bir yazar içinden soracağım, dedim. Bu bozuldu tabi. Başka birileri daha vardı yanımızda, şaka yapmıştım ne sorucam ister okusun ister okumasın. Bizimki bozulunca çok gülüştük o kadar.
Kitapların da bazı sorunları vardı mesela kimse okumuyordu. Yalnız bir çocukluk dönemi geçirmediyseniz bu alışkanlığı kazanmanız zor. Kitap okuma alışkanlığına genellikle küçük yaşlarda başlanılıyor. Babamın mesleğinden dolayı ben çocukken çok şehir değiştiriyorduk. Ben arkadaş edinene kadar taşınıyorduk. Bilirsiniz çocukların hayal dünyası geniş olur. Sürekli bu dünyayı beslemek isterler. Bunu oynayarak yaparlar. Ben de kitap okuyarak o dünyamı besliyordum çünkü her zaman oyun oynayacak arkadaşı bulmak kolay olmuyordu.

Radyoyu açıyorum. Radyoların büyüleyici bir yönü var. Radyoda çalan her şarkı güzel değil, bazıları anlamsız. Ben okuduklarında, dinlediklerinde, izlediklerinde anlam arayan o azınlık içinde olmaktan ve orada kalmaktan yanayım.

Zamanın sana ait olan kısımları var. O anları seviyorum ister uyursun, ister okursun, istersen hiçbir şey yapmazsın. Ben bazen yazıyorum.

24 Kasım 2011 Perşembe

Hiç Acıklı Değil Bu Hikaye

Hayatımdan, yaşantımdan acıklı bir hikaye çıkaramıyorum. Kendim için doğru cümleyi bulamıyorum.
Ben geçmişimi bıraktım ama geçmişim beni bırakmıyor.
Kendimden geçtim bugün, bir kentten geçer gibi. Beynimin kıvrımlarında gezdim, tanıdık sokaklarına gezer gibi bir şehrin.
Şelale gibi düşünceler içime dökülüyor, hüzün içime çöküyor. Her ne olursa olsun ne yaşarsam yaşayayım bir yaşama sevinci ki aklımı çeliyor.
Paranın da mutlulukla bir ilgisi olmalı. Çok isteyip alamadığım kitapları, görmeyi istediğim ülkelere gidebilmeyi bana sağlıyorsa insan niye mutlu olmasın ara sıra.
Bu saatten sonra hayatımın değişmeyeceğini biliyorum. Ya çok erken başladım bir işe ya da çok geç kaldım...
Ya nefret ettim insanlardan ya da çok sevdim...
Ya yanlış yerde doğru insana ya da doğru yerde yanlış insana rastladım. Bir ortasını bulamadım hiçbir şeyin.
En kötüsü de geç kalmak galiba.
Kimi zaman kendimi görmezden gelirim, kendimi bilmezden gelirim. Çünkü korkarım kendi gücümden, yapacaklarımdan. Sırf bu yüzden uzaklaşırım insanlardan yine döner dolaşır kendime ederim. Gerçi diğer insanlar seni anlamazlar en fazla deli der geçerler. Çünkü herkes biraz kendisiyle meşgul, herkes biraz kendisiyle ilgili. Varsa eğer biraz insanların gözüne batacak kadar malın mülkün, mutluluğun, huzurun, başarıların, paran, sevgilin, eşin; dikkat et mutlaka seni kıskanan birileri çıkar karşına ve kendi hayatlarını bırakıp başlarlar senin hayatınla ilgilenmeye. Onun var da benim niye yok? demeye başlarlar bir zaman sonra. Karşınızdaki kadar kurnaz değilseniz böylelerini farketmeniz biraz zaman alıyor.
O yüzden kurnaz insanlardan biraz uzak durmaya çalışırım. Sanırım bir çeşit kendini koruma içgüdüsü bu. Ama iyi kalpli insanları çok severim. Onlarla zaman geçirmeye bayılırım. Yüzlerine baktığımda garip bir huzur bulurum. Böyle bir insanı bulunca bırakmamak gerekir. Çünkü hayatta bir dost her zaman gereklidir.
Bunun yanında yalnızlık da gereklidir insana. Kendini dinlemek, kendine gelebilmek için.
Anlatsam size saçma gelecek düşüncelerden kurtulmak için biraz kitap okudum, biraz müzik dinledim, biraz üzüldüm, öylesine gülümsedim, ağlamadım, biraz üşüdüm, bir sigara yaktım, bir sigara söndürdüm.
Marjinal olmadığım için sıradan şeyler yaptım.
Aslında amacım size acıklı şeyler yazmaktı ama bu kadından acıklı bir hikaye çıkmıyor, neylesin.

18 Kasım 2011 Cuma

Hayat Bazen

Hayallerim ve korkularım var. Hayallerimi gerçekleştirmek için korkularımın üstesinden gelmeliyim. Korkularımın üstesinden gelmek için cesarete ihtiyacım var.
Hayat her defasında kısa olduğunu hatırlatıyorken sürekli ertelediğim düşlerim var.
Yaşamak neden bu kadar zor?
Can yakar gibi...
Hani sevmesi kısa, unutması uzun sürer ya. İşte öyle hayat tezatlarla dolu ve sanırım tezatlarıyla anlam buluyor.
İnsan anladığı kadar hayatın içinde var oluyor.
Yeryüzünün çeşitli yerlerine düşmüş biz mutsuz insanlar çok genç yaşımızda vazgeçtik, çok genç yaşımızda karşılaştık hayatın zorluklarıyla ve genç yaşımızda yalnız kaldık.
Şehir büyüdükçe küçülüyor aşklarımız; bedenler büyüdükçe küçülüyor düşlerimiz.
Ve bir gün düşerse diye düşlerimizin içine koyamadığımız sevdalarımız var.
Koruyamadığımız saklayamadığımız erken kaybettiğimiz sevdalarımız...
Ben artık katlanmak değil, yaşamak istiyorum...
Mutluluk bazen bir bakış, bir gülüş, bir sözcükmüş meğer.
Hayat bizim için kurulmuş bir tiyatro sahnesi gibi. Bu oyunun neresindeyim? Bilemiyorum.
Belki tüm bu hissettiklerim zihnimin bana bir oyunu. Belki yaşam bir kuşun uçması kadar kolay ama kuşun kanadını kırıyorlar da kimsenin haberi olmuyor hayret!
Hayallerimi erteliyorum düşmesinler diye; koynumda saklıyorum üşümesinler diye.


15 Kasım 2011 Salı

Yaşam Hırsızı

Günahların en kötüsünden biri hırsızlık. Kim bilir farkında olmadan çalıyorlar hayatımızdan.
Aldatarak hayallerimizi, yalanlarıyla umutlarımızı, dedikoduyla heyecanlarımızı, kıskançlıklarıyla mutluluğumuzu çalıyorlar. Geriye yabancısı olduğumuz bir dünya kalıyor. Bazen insan kendini yaşadığı yere ait hissetmez çünkü yabancılaşır kendini kötü hissetmesine sebep olan duygular yüzünden.
Benim de zaman zaman kendimi yabancı bir yerde gibi hissettiğim olmuştur sanki hayatımı uzaktan izler gibi...
Kimin dokunmasına izin verirsen yaşamına onun parmak izi kalıyor hayatında; ne kadar çok kişi dokunursa o kadar iz kalıyor aslında.
Bir anlayabilsek insanlara yaklaşmayı ateşe yaklaşır gibi ayarlayabilsek, çocukluktan kalma bir alışkanlıkla elimizi yakıyoruz kimi zaman.
Ruhumun gizli saklı köşelerinde olmak istediğim ben, gerçekleştiremediğim hayallerim, özlediklerim, duymak istediğim sözler, olmak istediğim yerler, gençlik heveslerim saklı.
Bir anlayabilseler, bir bilseler insan ruhu ne kadar derin, içinde ne çok şey saklı.
Biliyorum hayat bana borçlu değil belki de olma olasılığı az olan şeyler istedim, olmayınca üzüldüm. Hayat uzun bir yol hayallerimi düşüre düşüre yürüyorum.