12 Mart 2011 Cumartesi

İntifada

Filistin gibi işgal altındaysa kalbin, Gazze şeridi gibi geçer ömrün gözlerinin önünden kimseler bilmez bilse de bu saatten sonra fark etmez.

İçimde yaşayan kocaman bir şehir var; evleri yıkılmış bombalanmış yetmezmiş gibi yeni yerleşim yerleri için fütursuzca işgal edilmişken ben şimdi küçük detaylarla uğraşırken bir kuşun kanadında uçup giden hayallerim var. Benden ölesiye uzaklıkta.

Haber saldım anneme benim için üzülen tek insan karaları bağlasın yas tutsun diye şimdi ben ikinci intifadayım.

Sanki ruhum bin yıl yaşamış gibi gitmek değil çare kalmak hiç değil, başkaldırmak onların kurduğu bu başıbozuk düzene benliğini işgal edene. İstisna değilim ki ben çoğumuz kimi zaman bu yangın yerine dönen aynı yerde aynı ülkede benzer duygular yaşamadık mı sanki hiç? Daha önceleri anlamamıştım incilen gururumu yaralarımı hüzünlerimi. Yüzleşme zamanı geldi. Ve bilinsin ki yakın tarih ve gerçek öğretilmez okullarda ve ben ne zaman yeni bir şey öğrensem ki bunlar genellikle korkunç şeylerdir içim kanar aklım almaz. En son merak ediyorsanız söyleyeyim Yılmaz Güney'in filmlerinin negatiflerinin yakılması oldu öğrendiğim, elimizde kalanlar sadece ailesinin yurtdışına çıkardıkları. Kaldı ki bu öğrendiklerim arasında en hafifidir mesela. Ne istediniz filmlerden de bilmem ki.

Şimdiye dek yaralanmış bir gurur hissinin ne olduğunu hiç bilemedim. Keşke biri bana anlatsa. Mutsuz olduğum zamanlar olaylara başka anlamlar yüklediğim doğru. Ara sıra yoldan geçen temiz yüzlü, iyi yürekli insanları durdurup "Mutsuzum" demek geliyor içimden. İhtiyar bir adam her şeyin düzeleceğini söyledi ona inandım. Akıllarına gelir miydi hiç bilmem bir genç kadının dünyanın en mutlu aynı zamanda en mutsuz insanı olduğu?

Lütfen lütfen bana iyi şeylerden bahsedin gülen çocuklardan, mutlu yaşlılardan, erken gelen yazdan, anlayışlı insanlardan...

Hiç yorum yok: