26 Mayıs 2011 Perşembe

Dayak Yesem Geçeçek Şeyler

Bazen insan kendi yarattığı hapishanenin tutsağı olur. Ağlamak istersin ağlayamazsın, gitmek istersin gidemezsin. Gerçi yüzbinkere de gitsem geleceğim yer belli. Ama gitmek fikri çok cezbedici.
Aynaya bakıyorum. İfadesiz bir yüz şekli ama gizli bir hassiyet gizli henüz kimseler bunu göremedi. Belki ben kendi kendimi teselli ediyorum yüce bir ruh taşıdığımı düşünüyorum. Aslında bunu bilinçaltım söylüyor. Mesela bazen ben üzülmüyorum ama bilinçaltım üzülüyor, gülüyor, ağlıyor, seviniyor, umutlanıyor, seviyor ve bazen sevmeyi bırakıyor ve kahretsin ki bilinçaltım için elimden bir şey gelmiyor. Annemlerin zamanında psikoloji diye bir şey yokmuş. O yüzden anneme göre benim canım dayak istiyormuş. Bir dayak yersem hepsi geçermiş.

Onlarca çiçek alıyorum bir arkadaşıma bir tanesini hediye etmek istiyorum ama arkadaşım evi kirletiyor diye çiçeklerden hoşlanmıyor çiçeği zorla veriyorum çaresiz çiçeği alıyor. Adını soruyor. Aşk merdiveni, diyorum. Neyse ki çiçeğin isminden hoşlanıyor.

Sadece dünya değil beyinlerimiz de kirleniyor. Bu yüzden benim neslim biraz agresif, sinirli. İnsanlık 1. dünya savaşını verdi, 2. dünya savaşını verdi, bitirdi. Şimdi benim neslim 3. dünya savaşını kendi kendisiyle veriyor. Bu göründüğü kadar kolay değil. Ama yine de kendini bırakırsan hayat kolay olmasa da çekilir hatta dalga dahi geçilir.

2 yorum:

Ebru dedi ki...

Kesinlikle haklısın kendimizle savaş halindeyiz.
Yalnız en çok gitmek/gidememek düzleminde benimki ruhen uzaklaştığım hızla bedenen de uzaklaşabilsem.

Adsız dedi ki...

Gitme fikri "kacmak"la mi iliskili? Ogrenilmis caresiligimiz mi; nasil olsa of cekince karsiki daglarin yikilmadigini ogrendigimiz bir caresizlik...