30 Temmuz 2011 Cumartesi

Sevmek Bir Kişilik Bölünmesidir

Bir kişilik bölünmesiydik biz. İstesek de bir bütün olamıyoruz, parçalanıyoruz; bir kristalin yere düşmesi gibiyiz paramparça yerlere saçılıyor hayatlarımız. Hayata tutunamayan birbirine nasıl tutunsun? Nasıl bir bütün olsun? Bölünüyorduk bir elma gibi ortadan ikiye.

Oysa ben bir kum tanesi kadar bile dünya üstünde yer tutmazken, belki bir zerrecik olabilirsem, bunu başarı sayarım.

Sözcükler bir sabun gibi kayıyor beynimin kıvrımlarından düşecekler, tutamıyorum onları; bu kadar çok severken senden mantıklı cümleler kurmanı bekliyorlar üstelik.
Hiç sormazlar, ilgilenmezler seninle. Çünkü ilgiyi çekecek hep başka birileri bulunur belki onlar hayata da tutunmuştur. Hep bu yüzden başkalarını sevmeleri, seni sana bırakıp gitmeleri, terketmeleri.

Ben bir can sıkıntısıyım küçüğüm ve bilmezler hiç bir şey iyi gelmez can sıkıntısına insanın sevdiğinden başka.

Kendine uzak, sevgiye yakın ve sevgi yalnızlığa kurulmuş bir tuzak gibi bekliyor bizi.
Bölünürüz, çoğalırız, eririz, biteriz, yok oluruz. Bu hayat bu hayal benim, bundan kime ne?

Hep bir yanlış anlaşılma korkusu, kendini ifade edememe yetersizliği yüzünden bütün hayatım bir hayale döndü.

29 Temmuz 2011 Cuma

Beynimin Çatlaklarından Sızan Düşünceler




Haklı çıkmak istiyordum. Kendimi haklı çıkaracak bir düşünceye fena halde ihtiyacım vardı.Tabii burada yaşanmış bazı olayları yazmak gerekecek. Ama geçmişi anmanın yeniden deşmenin kimseye faydası olmaz. Sadece yeni bir düşünce şekli geliştirmem gerekiyordu. Bunu yapamıyordum. Çünkü bazı duygularımdan korkuyordum. Bu esiri olduğum duygulardı. Mükemmel bir köleydim. Bu açıdan bakınca hiç bir zaman özgür olamayacağımı biliyordum. Bunu bilerek yaşamak korkunç bir şeydi. Bu duygularımın altında eziliyordum. (Bunları yazarken bir ergen gibi davrandığımın farkındayım. Çünkü bu tarz duygu yoğunlukları ancak ilk gençlik yıllarında yaşanır. ) İnsan büyüse bile kendisiyle savaşı bitmiyor.


Dünyayı kurtarmaktan zaten vazgeçmiştim, ülkemi kurtarmayı bırakın kendimi kuratabilsem yeter bana.


Yabancı bir şehre giden yolcu tedirginliği vardı üstümde. Bazı duygulardan kendimi kurtarmam gerekiyordu. Burada okuyucunun kafasını karıştırmamak için hayatımda bir kaç kırılma noktasının üstümdeki izlerinden bahsetmeliyim. Aslında çok önemli olaylar değildi, bilinçaltım olmasaydı, psikoloji keşfedilmeseydi; inanın öyle basit ve önemsiz şeylerdi ki...buraları sevdim, diplerde gezmek dolanmak hiç de fena değildi. Ama insan burada her şeye inanıyor çünkü çok fazla kalınmaz yeraltında, bir gün insanlar arasına karışmak istersin eski günlerini özlersin o zaman yalanlara bile inanmaya hazırsındır.


Beni üzen bir olay karşısında, benim üzülmem dünyaya vız geliyordu. Bir takım korkularım vardı. Sonra düşündüm benim korkularım kimin umurunda. Sen kimsin, kendini ne sanıyorsun ki bu kadar değer veriyorsun duygularına? Bunu artık kendime sormam gerekiyordu. Bir gerizekalı gibi davranmayı bırakmalıyım mantıklı düşünmeliyim.


Bazı hatıralar sivrisinek gibidir siz onu asla istemezsiniz ama olmadık bir zamanda sizi bulur etrafınızda döner sizi deli eder. İşte bazı şeylerden kurtulamıyorsun. Ama geçmişi çok fazla düşünmek budalalık etmekten başka bir şey değildir.




Koskocaman bir hiçlik duygusunu bastırmıyor bildiğim her şey, içimdeki dalgalar kıyıya vuruyor ve düşünceler beynimin çatlaklarından dışarıya sızıyor.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Ben Çizgi Film Kahramanı Değilim

Hayatımız bize verilen rolleri oynamakla geçiyor ve hiç kimse bir başkasının rolünü oynayamıyor. Ne yazık ki okullarda hayat hakkında hiç bilgi verilmiyor. Ve nasıl oynayacağımız dahi bilemiyoruz. Ellerimizde diplomalar karşımızda koskoca bir hayat var. Bilgi olarak çok şey öğreniyor ama hayat karşısında hiçbir şey bilmiyor, hayata yenik başlıyoruz.
İtiraf etmem gerekirse bu hayatı haketmek için herhangi bir çabam olmadı bu yüzden şikayet etmiyorum.
Sonra bir yerde koptu hayatla tutunduğum ipler. İçimden öldürmeyi geçirdiğim insanları bile affederken buldum kendimi. Benim için artık ne önemi vardı ki onların. Bırakayım onlar yaşasın bu hayatı, her biri kendine biçilen rolleri hak etmeye çalışırken; ben o rollerden kendimi kurtarabilirsem yeter bana.
Hem ben çizgi film kahramanı değilim ki, bir tane canım var. Ruhumu kayberdersem yerine koyabileceğim hiçbir şeyim yok benim. Ama asıl mesele bu değil. Her zaman asıl meseleden uzaklaşacak bir şey buluyor insan. Bu benim her zaman ki halim belki her birimizin hali böyle. Gereğinden fazla telaşlanır, gereğinden fazla üzülür, gereğinden fazla düşünür, gereğinden fazla severiz.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Yaşanmamış Hayat

Zaman sensin. Bir varsın bir yoksun. Sen istersen çözülür ancak bu düğüm.
Seni sevmekten döndüğüm bir akşam anladım ki seni anlatmaya yetmez kelimelerim, kifayetsiz kalırım. Sırf seni daha iyi anlatabilmek için tüm kitapları okumuş olmayı dilerdim.
Tüm yollar sana çıksa neye yarar? Ben kaybolduktan sonra.
Yaz bana. Manidar sözler olsun, yüreğime değsin, çok yalnız kaldım bu aralar.
Beni merak ediyor musun? Aklına geliyor muyum? Düşündüğün ben miyim? Öyle olması gerekmez mi? Çünkü senden gittiğim gün kendimi sende unutmuşum. O yüzden kendimden bu kadar uzak kalışım. Kendimden uzak kaldığım günden beri yabancısıyım bu dünyanın. Hiç bitmeyen bu savaşta yenilmek istedik ikimizde.
Sen olmadan kendim olmaya çalışıyorum, böyle olacağını nerden bilebilirdim.

Karışıyor içimdeki acılar birbirine. Düşündüm ve işin içinden çıkamadım. Biraz da sen düşün benim yerime. İnan üzülmek o kadar kötü bir şey değil. Bizi biraz daha insan yapar o kadar.

Tüm hayatımı anlatasım var. Yalnız bir parçasını kayberdersem yerine koyabileceğim yaşanmış bir hayatım yok. Yaşanmamış bir hayat söyle neye yarar? Henüz vakit varken, yaşlanmamışken; yaşanmamış ne varsa intikamını almalıyız.



22 Temmuz 2011 Cuma

Kendime Açık Mektup

Hayatım bir film olsaydı kimse izlemezdi. Belki de sırf bu yüzden anlattığım senin hikayen. Aslına bakarsanız ben de sıkıldım hikayelerden, birbirinin aynı tümcelerden ve kendi cümlelerimden. Ama yanıma oturup dinlersen gönlümdeki sıkıntı kimbilir dağılıverir. Bu zamanda dinleyen bulmak zor. Herkes bir şeyler anlatma derdinde birilerini ikna etme peşinde, onlardan bize ne.
Dinmesini beklediğim bir fırtınanın ortasındayım. Ne olurdu sanki rüzgar dağıtıverse başımdaki bulutları, dumanı. Ve düşünürken içtiğimiz sigaranın parasını karşılamaya yetmeyecek kadar önemsiz şeylerdi düşüncelerimiz.
Çok iyi biliyorum ki kimse benim yerime geçemez, benim adıma karar veremez, benim yerime cümleler kuramaz, benim yerime ölemeyeceği gibi benim için yaşayamaz bu yüzden yaşamaya mecburum. Farkındayım çevremdeki sahte yüzlerin. Eskiden çok sayıda arkadaşım vardı. Yalnızlığa dayanamazdım. Şimdi onca arkadaşın arasından düzenli görüştüğüm bir kişi kalmış. İnanılır gibi değil. Onca insan nerede şimdi, ne yapıyor? Bilmiyorum.
Beni suçluyorlar, neymiş kendi dünyamı yaratmışım orada yaşıyormuşum. Evet. Ben dünyaya sığamadım, şimdi dünyayı içime sığdırmaya çalışıyorum. Yaşıyorsam kendi içimde bundan kime ne?
En azından bu yazıları yazarken ne kadar mutlu olduğumu görmüyorlar, bilmiyorlar.
Kimse inanmıyor daha dünyaya gelirken farklı yaratıldığımıza. Ve kendilerine benzetmeye çalışıyorlar, onlara benzemezsen seni hasta ilan ediyorlar. Çok iyi biliyorum ki hasta bir kadını hiç kimse sevmez.
Herkes gitmek istiyor. Ben yeraltında kalmak istiyorum.
Bilir misin en zor olanı bir insanı tanımak. Çünkü ne zaman tanıdım desem yanıldım. Olsun, zararı yok.
Romanda geçen anlatım bozukluğu benim. Ama ben anladım bozukluğu.
Artık şakalara, sözcük oyunlarına dedikodulara yer yok hayatımda, açık net ve kesin olmak adına.
Onun için yazıyorum bilhassa burada.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Kafamın İçindekiler



Başkalarının düşüncelerine bu kadar önem verirken ve beynimin içi bu düşüncelerle doluyken gerektiği zaman kendime ait düşünceleri bu düşüncelerin arasından nasıl kurtaracaktım?

Kafamdaki düşüncelerin ne kadarı bana ait?

Kafamın içi sorularla dolu; ben bir makine değilim ve her soruya cevap veremem.

Bir başkası olsaydım; bir başkası olmaya çalışırken kendimi kaybettim ne kendim kalabildim ne de başkası olabildim.

Herkes gibi bekliyordum neyi beklediğimi bilmiyordum ama beklemem gerektiğini biliyordum. İçimde bir his var. Belki bir mucize olur her şey ama her şey değişir.


-Beklediğime değer mi?

-Gelene bağlı.

-Beklenen gelir mi?

-Bu saatten sonra gelmese de olur.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Deli Kızın Uykusu

Fazlasıyla ciddiye aldığım bir hayatın tam ortasındayım. Düşüncelerim rüzgarda savrulan yapraklar gibi, onları toparlayamıyorum süpürüp yok edemiyorum da. Benim en önemli meselem nedir henüz bir sıraya koyamadığım için benim için öncelikli olan düşünceyi bulup çıkaramıyorum. Eskiden de böyleydim ben. İlk gençlik yıllarımda başkalarının fikirlerine inanılmaz önem verirdim. Başkalarının düşüncelerinin etkisinde kalırdım. Artık değiştim, eskisi gibi değilim. Hakkımda ne düşünürler umurumda bile değil, ne derlerse desinler. İtiraf etmem gerekirse önemli bir insan olmak ve dikkatleri üzerime çekmek isterdim ama bunu sadece içimden geçirirdim öyle olmasını dilerdim. Şimdi anlıyorum ki ucuz kahramanlıklara ihtiyacım yok benim.
Bugün geçmişime dönüp baktığım zaman hatalarımı da içine katarsak korkunç derecede üzüldüğümü ve ben bunları yaşayacak insan mıydım demekten kendimi alıkoyamıyorum. Ne var ki geçmiş geçmişte kaldı.
Kafamın içindeki düşüncelerin çok dağınık olduğunu biliyorsunuz. Bunu önceki yazılarımdan anlayabilirsiniz ve gene söylüyorum ki bu yazıya dökülemez; ben zaten hep kendi içime döküldüm bir şelale gibi.
Hayattan beklentim yok. Beklentiler hayata yapılmış bir haksızlık gibi geliyor şimdi bana.
İnandığım başka bir şey daha vardı: sanki çevremdeki herkes benden daha erdemli, daha dürüst, daha başarılı, daha zeki, daha üstün olduklarını sanmak gibi bir hataya düşüyordum sık sık. Sanırım içimde küçük bir kız çocuğu yaşıyordu ve bir çocuk gibi inanıyordum başkalarının yalanlarına bile.
Artık akıllandım. Ama söz vermiyorum.
Her şeyi içimde saklıyorum. Hem her yerde var hem de hiçbir yerde yok.

12 Temmuz 2011 Salı

Bazı gerçekler var ki asla anlatılmaz. Beni anla, beni sakla...Sen doğru yerde arasan bile ben hep yanlış yerde durdum. Beni bul, şimdiki zamanının dışına götür...Tutunduğum tüm ipleri kopardım, boşluktayım.
Beni sev, tutunacak dalım ol...Gerçekleri bulmak istedikçe yalanların esiri oldum.
Bazıları ne var ki bu hayata alışamıyor, tutamıyorum ellerimden kayıyor hayatım.
İstersen bırak beni, mutsuzluk uzun sürmez ve gitmek istersen yalnızlığına dönmek istersen dökülen yapraklarını toplamadan, sesini çıkarmadan inan hiçbir önemi yok çünkü yalnızlık bir kişiliktir iki kişi sığmaz.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Her Gün Biraz Daha Yakın

-Nasılsın?
-Yaşıyorum.
-Sen nasılsın?
-Ben ölüyorum; her gün biraz daha yakın ölüme.
-Yaşamalısın, benim için bizim için yapmalısın her gün biraz daha yakın güzel günler için.