2 Ağustos 2011 Salı

Hayatın Kendisi

Nerede değilsek orada mutlu olacakmışız gibi gelir. Çalışıyorsak tatilde, evliysek ya da sevgiliysek bir başkasıyla, başka bir meslekte, başka bir şehirde, başka bir evde; sanki daha mutlu olacakmışız gibi gelir insana. Sanırım bunlardan en az birini içimizden geçirmişizdir. Bunun çok doğru olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim çünkü nereye giderseniz gidin kendinizi de oraya götürmüş oluyorsunuz, fark eden bir şey olmuyor.

Hayata karşı en az ona kadar içimden saymalıyım, hayatın gülünç yönlerini bulmalıyım, ufak şeyleri dert etmemeliyim, daha az konuşmalı, daha çok dinlemeliyim. İnsanın kendi kendisine öğüt vermesi saçma olarak görülebilir kaldı ki saçma şeyleri severim.

Beklediğinden daha az para kazanmış olabilirsin, birisi sana sormadan senin adına karar vermiş olabilir, hayallerin gerçekleşmemiş, sevilmemiş, ihmal edilmiş (yazı çok acıklı bir yöne doğru gidiyor farkındayım insanlık adına kısa kesmeliyim)...

Bu yaşıma kadar hayata başlayacağım günü bekledim. Üniversiteyi bitirince, iş bulunca, evlenince, çocuk yapınca, yarım kalan işlerimi tamamlayınca, faturalarımı ödeyince, borçlarımı bitirince... sanırım gerçek bir hayata başlayacaktım. Borçlarım bitmedi, daha iyi bir işim olmadı, her zaman yarım kalan bir şeyler oldu. Hayatın beni beklediğine inandım. Sonra fark ettim ki tüm bu mücadele hayatın kendisiydi.

Hiç yorum yok: