23 Ağustos 2011 Salı

Ben Bu Yazıyı Kendime Yazdım

Hayatınızda bir kez dahi olsa dibi gördüyseniz kalbinizin bir kavanoz dibine benzediğini bilirsiniz. Nasıl kavanozun içinde bir şeyler bitse bile biraz kahve, biraz şeker, biraz reçel kalıyorsa; biten bir aşktan biraz acı, acı verenlerden biraz nefret, gidenin ardından biraz hüzün, hasret kaldığında özlem, yaşanmamış duygular adına biraz öfke, kalır kalbinde.
Derinde kalan her şey anlamlı bir hüzne dönüşür zamanla yüzünde, sadece dikkatli bakanların anlayacağı.

Kendisinden büyük yiyeceği taşıyan karıncalar misali, hayatın yükünü taşıyoruz sırtımızda.
Hiçbir şey istemiyorum ve böylece beklentilerin sıfırlanıyor ve kendiliğinden gelen bir mutluluk hali sarıyor beni ya da bir sabah annesinin babasının süpriziyle uyanan çoçuk gibi kendiliğinden oluveren şeyleri hayatın bana yaptığı küçük süprizler olarak algılıyorum. Tabi hayatın bize oyun oynadığı da oluyor ara sıra.

Bir kadın olarak seviyoruz yanında güvende olduğumuz, kendimizi huzurlu hissettiğimiz, zeki erkekleri. Yanlarında mutlu oluyoruz ama bir yerde bozuluyor büyü. Bir yanlış anlaşılma, bir ayrılık, bir koyvermişlik oluyor bir zaman sonra. Ne yapalım biz hayat yorgunuyuz bir aşkın peşinde koşacak değiliz. Koşsak bile yakalayabilecek miyiz? Sonra biz yalnızlığa alışığız.

Kendime öyle kalabalığım ki bu aralar, içimdeki kalabalık sürekli benimle kavga halinde. İçimdeki kalabalığın içinden kurtulmalıyım.
Benden giden ne varsa bir şeyler alıp götürdü, giden gelir mi bilinmez. Gideni değil kendimi bekliyorum. Giden her parçam elbet bir gün dönecek bana.

İki kelimeyi birbirine bağlayan bağlacımı kaybettim dolayısıyla iki insan bağlanamıyor birbirine cümlelerimde bile. Ve ne yaparsan yap az gelişmiş bir cümle olmaktan kurtaramıyorum onları.

Yaşam gelip geçiyorken ben sadece izliyorum. Bir film şeridi gibi akıyor hayat, bir sabun gibi kayıyor ellerimden tutamıyorum, yakalayamıyorum kaçırdığım bir şeyler var bu yüzden yaşamaya bile geç kalıyorum hep biraz geriden geliyorum.

Gelecek günler bana ne getirecek? Hiçbir fikrim yok. Nerede yaşarım, nerelere giderim, hangi kıyafetleri giyerim, hangi kitabı okurum,hangi insanlarla görüşürüm, hangi gazeteyi takip ederim, nerede yemek yerim, hangi evde yaşarım?
Benimkisi saçma bir düşünce şekli!




2 yorum:

BANU dedi ki...

hiç saçma bir düşünce şekli değil. bence, yaşadığının farkında olan herkesin sorgulaması ve ifade edebilmesi gereken şeyler bunlar. yazılarınızda çoğu zaman kendimi buluyorum. bir kadın olarak bu doğaldır belki ama ben hayatı algılayış tarzınızda da görüyorum bunu. üslubunuz hoşuma gidiyor. yüreğinize sağlık :)

Adsız dedi ki...

muhteşem bir yazı..