17 Haziran 2011 Cuma

Paradoks

Lidere ihtiyaç duymayan bir ülke gibiyim aslına bakarsanız. Bir kahramana ihtiyacım yok. Niye olsun ki? Zaten herkes kendi hikayesinin, kendi hayatının kahramanı değil mi?

Bulduğun anda kaybedeceğini bildiğin bir şey, garip bir duygu işte gene tüm benliğimi ele geçiriyor. Hiçbir yere çıkmaz bu düşünce. Gece kafana doluşan düşünceler sabahın ışıklarıyla beraber ışığı gördüğü anda kaçışan hamamböcekleri misali seni birer birer terkediyor.

Sen koskoca evreni içinde taşırsın da evren bir seni taşıyamaz, bir sen ağır gelirsin. Ama sen kendi kendini mahvettin. Şimdi evreni suçlama. Ne yaptıysan kendine yaptın. Bir romanın kahramanı bile olamadın, henüz tamamlanmamış eksik, yarım bir hikaye seninkisi. Ve başkalarını düşünmekten, başkalarına üzülmekten kendime hiç acımadım; bir yerde kendime haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Ve birtakım insanlar yüzünden kendime olan özgüvenimi kaybettim. Ama o bir takım insanlar hep olacak biliyorsun değil mi? Evet, biliyorum.
Bir takım insanlar, başkalarının mutsuzluklarından beslenenler, hatalarınızı arıyanlar ortaya bulup çıkarırlar çünkü senin eksikliklerinden, mutsuzluklarından besleniyorlar durup dinlenmeden kanını emen bir vampir misali...

Dünya almış başını gidiyor, insanlar bilmem nasıl ayak uyduruyor bu hızlı değişime, bu korkutan teknolojiye. Bir arkadaşım işyerinde sorunlar yaşıyor ve soruyor: odama dinleme cihazı koymuş olabilirler mi? Olabilir ama boşver zaten izlenmiyor muyuz?, diyorum.

Hayır hiçbir şey anlamıyorum. Anlamasam da olur, değil mi?

Hiç yorum yok: