26 Eylül 2011 Pazartesi

Yabancı

Salonda oturuyorlardı, yaz geçmişti, mevsimlerden sonbahardı.
-Bir kahve yap, uykumuz kaçsın. Oturalım sabaha kadar, dedi yabancı.
-Kahve benim uykumu kaçırmıyor ama zihnimi açıyor, kahve içtikten sonra tuhaf şeyler düşündüğüm oluyor o yüzden kimseyle konuşamıyorum. Konuşunca ben de bir tuhaflık olduğunu anlıyorlar artık kimseyle konuşamıyorum.
-Bana anlat. Hiç yargılamadan dinlerim.
-Senin gibi bir yabancıya tüm hayatımı neden anlatayım ki? dedi kadın.
-İnsan bazen tüm hayatını hiç tanımadığı birisine anlatmak ister. Çünkü tanıdıklarından ümidini keser. Giderek içine kapanır, yalnızlaşır.

Bir hayatın gerçeği var bir de kalbin gerçeği. Kadın ikisini birbirine karıştırdığı günden beri mutsuzdu. Hiç tanımadığı biriyle salonun ortasında oturuyordu. O da beni tanımıyor ne güzel tanısa sevmezdi beni, bir yerden sonra insan sevilmek istiyor, sevildiğini görmek istiyor, açıklama yapmadan anlaşılmak istiyor bir yerden sonra insan çok şey istiyor olmayınca tüm isteklerinden vazgeçiyor
Her vazgeçen bir kaybedendir. Kadın hayattan payına düşeni aldığından beri kaybedenleri oynuyordu. Kaybetmek kazanmaktan kolay olduğu için zor olmuyor yalnız duyguları birbirine karıştırmaya başlamıştı öfkeyle üzüntüyü, acımayla sevgiyi karıştırır olmuştu. İnsan geriye dönüp baktığında nedense genellikle acıları anımsıyor bir kitabın altını çizer gibi acıların altını çiziyor çünkü yaşadığımız acılar mutluluktan uzun sürüyor açılan bir yaranın bir günde iyileşmemesi gibi bir şeydi bu.
-Bu konuşmazlarımızı yazacak mısın? yazacaksın belli elinden kağıt kalem düşmüyor bari basit yaz biz de anlayalım, dedi yabancı.
-Roman yazacak kadar yaşadım. Tanıdığım ilk erkekle evlendim. Hayatımla ilgili pişmanlık duyacağım yaşı çoktan geçtim o yüzden bu kadar rahat konuşabiliyorum. Hayatı bir film seyreder gibi izledim. Hayata katılasaydım her şey başka türlü olurdu. Başkaları gibi karar almaktan karar vermekten hep korktum o yüzden benim adıma kararları hep başkaları verdi. Eş dost çocukları başarıdan başarıya koşmaya başladılar iş buldular, kariyer yaptılar, iş kurdular, ev aldılar, ev sattılar, tatile çıktılar tatilden döndüler, bunları övünerek anlattılar neylersin övünmek bir ihtiyaç galiba. Ama ben övünen insanlardan hep nefret ettim belki de övünecek bir yaşantım yoktu. Unutulan bir nesne gibi ben bıraktıkları yerde öylece duruyordum. Konuştukça anlatmak istediğim asıl meseleden uzaklaştığımı fark ediyordum. Üzüldüğüm zaman sustum, sevindiğim zaman sustum; böyle zamanlarda anlaşılmayı daha çok istiyor insan. Ben konuşmazsam beni nasıl anlayacaklardı? Böyle önemsiz sorunlarım vardı. Önemli bir insan olmayı istiyordum içten içe. Bugün durgunsun neyin var canım, diyen birine ihtiyacım vardı ben de ona hiçbir şeyim yok demeliydim ki bir şeyin olduğunu anlasın. Böyle sahte diyaloglara girebilmeliydi ara sıra insan.
Bir takım insanları sevmiyordum. Bir takım insanlar mutluluğumuzu kıskanırlar, giderek çoğalıyorlar mutsuzluklardan besleniyorlar, hata arıyorlar bir gün karşına çıkarmak üzere saklıyorlar genellikle akraba ve arkadaşlar arasından çıkıyorlar en önemli özellikleri kendilerini belli etmezler karda yürüyüp izini belli etmeyen cinsinden olurlar, dost gibi yaklaşırlar hayatına girerler hayatından çıkarlar. Ben hep bulunduğum noktada olduğum için beni bulmaları zor olmuyordu ama bir yerden sonra benim hayatım onların ilgisini çekmemeye başladı. Hayata karşı pasif olduğumu daha önce söylemiştim günümüz insanı tekdüzelikten hoşlanmıyor dedikodu yapacak bol malzemeli hayatları merak ediyor.
Düşünüyormuş gibi yapıyordum beynimin içi işe yaramaz fikirlerle dolu ve hiç biri beni kurtarmaya yetmiyordu.

2 yorum:

Strix dedi ki...

''İnsan bazen tüm hayatını hiç tanımadığı birisine anlatmak ister. Çünkü tanıdıklarından ümidini keser. Giderek içine kapanır, yalnızlaşır.''
...
''Konuştukça anlatmak istediğim asıl meseleden uzaklaştığımı fark ediyordum. Üzüldüğüm zaman sustum, sevindiğim zaman sustum; böyle zamanlarda anlaşılmayı daha çok istiyor insan. Ben konuşmazsam beni nasıl anlayacaklardı? Böyle önemsiz sorunlarım vardı. ''
...
''Düşünüyormuş gibi yapıyordum beynimin içi işe yaramaz fikirlerle dolu ve hiç biri beni kurtarmaya yetmiyordu.''

Teşekkürler..
İnsan, tanıdıklarından ümidi keser; hastalıklı düşünceleri, karanlık dünyası onu yalnızlığa mahkum etmiştir, bilir. Ama, bir yerlerde, tanımadığı bir kimsenin, kendisininkilere benzer ''önemsiz sorunları'' olduğunu görür. Artık daha az yalnız hissetmektedir kendini. Gerçekte bi şey değişmemiş ve bu yalnızca bir hissediş ise de iyi gelir ona..
Teşekkürler yeniden!

ismet soner dedi ki...

gözel, idare eder, kuskunç :-)
bir de üzgünç olmalıydı :-)
güzel bi deneme.. ham haliyle sevdim.. redakte edilirse daha edebi olabilir ama bu kadar samimi olmazdı.. tşk. :-)