30 Mayıs 2011 Pazartesi

Günlüğümden Notlar

Hüzünlü bir sabaha uyanıyorum. Beklediğim yaz bir türlü gelmiyor. Havadan karanlık yağarken nasıl çıksın yüreğim aydınlığa; umutsuzluk dolaşırken kanımda nasıl mutlu olsun bu beden.
Yarım doz mutsuzluk...Morfin bağımlısı gibi dolaşıyorum ortalıkta.

Orta, başlangıç ya da son. Hayatın evreleri var. Hep uçlardayım, hem başındayım hem sonunda Oysa bir ortası olmalı düşüncelerinin, sevinçlerinin, üzüntülerinin, hüzünlerinin.

Savaştan yeni çıkmış bu yüzden harabeye dönmüş onarılmayı bekleyen bir şehir var içimde. Mostar köprüsü gibiyim medeniyet dedikleri Avrupa'nın tam ortasında bombalanmış her şeye rağmen ayakta... Ayaklarımın hemen altında bir nehir akıyor; bir kadın ağlıyor söyleyin söyleyin bana tövbe etsek kurtulur mu insanlık günahlarından. Ölmeye gerek var mı? Kendi yarattığımız cehennemde yanıyoruz. Tüm toplum uyuşturdu beynimi, hazır uyuşmuşken kalbimi alıversinler de rahata kavuşsun artık ruhum.

Sıkılıyorum. Bir kitap alıyorum kitaplıktan. Balzac "Otuzunda Kadın" ortasından açıyorum okumaya başlıyorum hala berbat, kötü bir kitap çok dayanamıyorum bırakıyorum.
Yaşam işte orada bulutların arkasından doğan güneşte. Güneşin doğması için bir şey yapmana gerek yok. Yaşamak bu kadar basittir.

Peki ya sonra?
Yaşıyorum bu da yeter bana.

Hiç yorum yok: